# Asıl cânî Dr. Frankenstein’dir Baba figürünün evlat üzerindeki etkisi deyince bir çok edebiyatseverin aklına ilk gelen **Franz Kafka** ve melun babası Hermann’ın hastalıklı ilişkisidir muhtemelen. **Babaya Mektup**‘ta Kafka açık açık babasına onun ne kadar baba olamadığını anlatır. Hermann kötü, bencil, çocuklarını ezen, küçümseyen, önemsiz hissettiren biridir. Kafka bu uzun ve hayret uyandırıcı mektubunda babasından kaçtığı için yazmaya sığındığını ve önünde sonunda babasını anlatmaktan kaçamadığını büyük bir üzüntüyle îtiraf eder. Ne hazin! Bu gerçek boyuttaki baba-oğul ilişkisinin yanı sıra benim aklıma bir de kurgusal ikili gelir. **Victor Frankenstein** ile “canavar” oğlu! Evvelâ benim nazarımda kitap boyunca kullanılan ve kamuoyu vicdânının sâhiplendiği canavar tâbirini reddediyorum. O bir canavar değil, düpedüz insandır. Dr. Frankenstein’in etik kuralları yok sayıp mezarlara gömülmüş cesetlerin çürümemiş organlarını bir araya getirerek meydana getirdiği bir insandır. Bu insan oluşunun en büyük emâresi ise şüphesiz ki açlığını çektiği sevgidir, baba sevgisi. Buna mukâbil sâdece çirkin olduğu için “baba” dediği adam tarafından evlat olunmadan evlatlık mertebesinden reddedilir. Bir piç muâmelesi bile görmez. Sırf çirkin diye canavar addedilir. Bu yaratılan insanın çirkin olacağı da sürpriz değildir üstelik. Bir akbaba gibi o ceset benim bu ceset benim kabristanlara musallat olan Dr. Victor Frankenstein’ıin bu muhtemel çirkinliği tahmin etmemesini ben anca bilim âleminde fark yaratma hırsıyla gözlerinin hiçbir şeyi görmemesine bağlıyorum. Ölü bir beden zaten insânî ışığını kaybetmiştir. Yıldırımlar bu yitik ışığı getirebilir mi ki? Bu belki de deney sırasında yüzde elli-elli bir ihtimâle sâhipti. Fakat umursamadı, çünkü güzellik-çirkinlik kavramından ziyâde mühim olan birbirlerine dikilip yapıştırılan bu “organ yığını”nın insanlaştırılmasının mümkünâtını araştırmaktı. Bu noktaya kadar doktorun şartları çerçevesinde anlayış gösterebiliyorum ancak bu araştırmadan, bütün o amaçlardan sapan yine doktorun kendisi oldu. Çünkü kendi beceriksiz ellerinden çamurdan bir büst bile yapamayacağını bilmesi gereken doktor, yığdığı ceset parçalarının birleşip yeni bir insan ortaya çıkarmasının heyecânını duymadan, “Ay ne kadar da çirkin!” triplerine giriyor. Sanki onun hırsı, gâyesi çirkin değilmiş gibi. Sırf çirkin diye insan yaratmış olduğunu göremiyor ve bu bahtsız yeni canlının ağır çirkinliğine tahammül etmeyip onu terk ediyor. Aynı iskelet hemen yukarıda bahsettiğim Kafka ailesinde de görülüyor. Oğlu istediği gibi olmadığı için baba Hermann oğlunu neredeyse öteliyor. Bu vesileyle Kafka’nın **Dönüşüm** novellasını bu gözle okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Artık sâdece doktorun değil, bir canlının daha penceresinden bakma fırsatı yakalıyoruz. Gel gör ki bu noktada İngiliz yazar **Mary Shelley**‘nin tarafgir olduğunu sezmeye başlıyoruz. Sanki okuru yönlendirir gibi bir hâli vardır. Hayır, hayır! Sanki yazar Victor değilse bile, Victor’un dostu, yoldaşı, refıki gibi davranıyor. Ve bu çirkin canlıya canavar, çevireden çeviriye değişmekle berâber yaratık diyor. Oysa, her yeni doğan gibi korku yaşıyor. En yakınından, onu doğurandan sevgi bekliyor. O vermeyince dilediği sevgiyi, insani fiziksel ihtiyaçlarının de etkisiyle kendini dış dünyâya atıyor ve çektiği yalnızlık onun baştaki mâsum ve iyi kalbini katılaştırmaya başlıyor. Bu kitabın başında babasızlık vardı. Sonra sevgisizliğin sebep olduğu olaylar. Bir teklifim var: Kamuoyunun vicdanını takınsın. Yalnızca bu canlıya işlediği cinâyetlerden ötürü cânî diyemeyiz. O kader mahkûmu olan bir cânîdir, bahtsızdır, kendisinin dışındaki şartların yarattığı nehir suları onu cinâyetlere götürmüştür. Fakat asıl cânî Dr. Frankenstein’dir. O yaptıklarının sorumluluğunu almayarak kaçmış ve gittikçe tehlike seviyesi artan, “ne yaptığını doğru düzgün bilmeyen” ama dâima sevgi açlığı çeken ve Dr. Frankenstein yüzünden bu sevgi ihtiyâcını gideremeyen ve giderme olanağı asla olmayan bir canlıyı dünyâya salmıştır. Tâbir-i câizse doğurup sokağa atmıştır. Bu noktada şunu da hatırlatalım. Bu yeni insanın adı yok. **Dr. Frankenstein’in Canavarı** tamlaması kısaltılarak direkt Frankenstein diyenler çok. Kendince “canavardan” kaçan doktorun hâzin sonu: bizzâtihi “canavarlaşması” 🙂 * **Yazar Gazelhun Nimet Efendi** * **Lisans CC BY-ND 4.0**